Ana içeriğe atla

NİZÂM-I ÂLEM

 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla...


"Her şeyi yaratıp ona bir nizam veren ve onu inceden inceye takdir ve tayin eden Allah, yüceler yücesidir."
(Furkan, 2.)

İnsanlığın maslahatı İslâm şeriatı, eşi, benzeri ve ortağı olmayan Cenâb-ı Hakk'a ubûdiyeti ve bunu Rasûl-ü Kibriya Efendimiz'in (s.a.s.) risaletine dayandırarak, "lâ ilâhe illallah Muhammedü'r Rasûlullah" şehadetiyle âlemine oturtmak ve mühürlemektir.

İnsanlığı, kula kulluk zilletinden kurtaran, ortağı bulunmayan Allah'a kulluk ile şereflendiren, esfel-i safilin acziyetinden eşref-i mahlûkât mertebesine çıkaran, cehâletin tüm karanlıklarını hakikâtin sonsuz nûruyla boğan yegâne-i çare kurtuluş sahasıdır.

O sahaya girildiğinde, ölçülerine ve sınırlarına uyulduğunda, Cenâb-ı Hakk'ın emir ve nehiyleri tasdîk ve tatbîk edildiğinde, rızasına taliplikle yakınlığına sevinç, rızasına aykırılıkla uzaklığına duyulan haşyet ve korku iliklere dek hissedildiğinde; hakikî nizam tesis edilmiş demektir.

Adâlette, düzende, hukuk ve yasalarda bu nizamı görenler ancak zulmü, haksızlığı ve ahlâksızlığı yenerek cehâlete meydan okuyabilmişlerdir.

Allah'u Teâlâ da kendilerini bu ulvî davanın emin muhatapları ve güvenilir savunucuları kılmakla mükâfatlandırmıştır.

Öyle bir ölçüdür ki, şaşmaz, şaşırmaz; hayatın her alanında yalnızca Allah'ın rızası ve hâkimîyeti esastır. Tevhîd davasının haricinde hiçbir davanın tellallığına soyunmamaktır.

Hayatın tüm safhalarını, yalnızca dünya hayatını değil; ahiret hayatını da tanzim eden bu nizâmdır. 

"Lâ ilâhe illallah" Allah'tan başka ilâh yoktur, hâkimiyet yalnızca O'nundur tasdîki ile başkalarının hâkimiyetini ve bu akîdeye uymayan ne varsa tümünü reddeden kâidedir.

Bu da her işte ve işleyişte hâkimiyetin Hakk'a ait olduğunu kabul etmek, vicdanlara, fiillere tam mânâsıyla yerleştirmek, hâkimiyet hakkını gasp ile Cenâb-ı Hakk'ın irâdesine kasteden tüm tâğutları reddederek ve dahi temizlemekle mümkündür.

İslâm budur; bu da İslâmın hak din olduğunu ispatlamaya kâfidir.

Çünkü Allah-u Azimüşşan yüce kitabı Kur'ân-ı Kerim'inde insanı yaratılmışların en üstünü olarak yarattığını buyurmuş, ona fâni ve bâkî âlemlere göre insanî sorumluluklar yüklemiş, o sorumluluklara ait sınırları ve ölçüleri belirlemiş ve bildirmiştir.

Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in ifadesiyle: "Bekâ yalnız Allah'ın sıfat ve hakikâti olduğuna göre, ayağına fânilik zemini çekilip başına sonsuzluk tâcı oturtulan insan, İslâmda, her iki tarafın hakkını gerçekleştirmeye memur şeriat ve tasavvuf yollarından, Allah'ın ilâhi çaptaki hediyesine nâildir. Mahlûkların en şereflisi sıfatıyla ya bu hediyenin kul üstü seviyesine yükselecek, yahut yaratıkların en sefilinden de aşağıya düşecek...
Nizâmların nizâmı olan düzen, iki heceli ve beş harfli bir isim taşır: İSLÂM..."


Böyle bir düzenin özünde tüm işleyişi planlayan ve koordine eden ve zerrelerin kendi aralarındaki ve bütünle olan ahengini sağlayan bir kanunlar manzumesi mevcuttur.

O kanunlar ki; Allah'ın dilemediği sürece hiçbir zerrenin ve mevcudâtın değişime uğramaksızın cüz'i ve küll'inin tam bir ahenk içerisinde varlıklarını sürdürmeleridir. 

Bundandır ki âlemin nizâmında İslâm esas alındığında; ne bir kaos, ne bir karışıklık, ne bir bozukluk, ne bir aksaklık, ne de bir intizamsızlığa rastlanır.
Bu, Allah'ın takdir ettiği ve dilediği zamana dek ilâhi bir düzen çerçevesinde devam eder.

Kâinât dahi Rabbü'l Âlemîn'in irâdesine karşı gelmeksizin, takdîrini tanımamaya kalkışmaksızın, O'nun emirlerine, kanunlarına teslim olmuştur. Kâinatı bu haliyle zâtına râm olmuş şekilde yaratan Allah-u Teâlâ, yaşamın irâdi boyutuyla tabiî boyutunun birbiriyle uyum halinde olmasını murâd etmiştir.

"Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a istivâ eden, geceyi durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah'tır. Bilesiniz ki, yaratmak da, emretmek de O'na mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!" 
(A'raf, 54.)

İnsan hayatını tanzim, nizâm ve intizamı için Allah Tekaddes Hazretleri'nin takdîr ederek koyduğu kâinât kanunun apaçık İslâm şeriâti olduğu aşikârdır.

İnsanların beşeri olarak, hayatlarıyla, kâinâtın düzenini uzlaştırabilecekleri bir kanun manzûmesi getirmeleri imkânsızdır. 

Bu sebeple İslâmi nizamın tatbîki, ihtiyaç olmasından ziyade kaçınılmaz bir gerekliliktir. İnsanların ve tüm canlıların kâinat düzeni ile tam bir uyum içinde olarak barışık olmaları ancak bu şekilde mümkündür. 

Bunun zıddı; insanların sınırlı olan akıllarıyla uydukları hevaları ve sonu hüsrân ile neticelenecek olan akîbetleridir.

"Eğer Hakk, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunanlar bozulur giderdi..." 
(Mü'minun, 71.) 

Nitekim İslam nizamı, kendi dayanağı olan Hakk ile göklerin, yerin ve bunlarda bulunanların hakikâtini birleştirerek sunmuştur. Bu cihette de Allah-u Teâlâ her ne buyurmuş ise haktır ve gerçektir:

"Göklerde ve yerdekiler, ister istemez O'na teslim olduğu halde onlar, Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki O'na döndürülüleceklerdir." 
(Al-i İmran, 83.)

Azîz ve Muizz olan Cenâb-ı Hakk'a sonsuz hamd-ü senâlar, Habibullah, Şefiullah Efendimiz'e (s.a.s), âline, ashâbına, evlâd-ü iyaline sonsuz sâ
lât-u selâmlar olsun.


Vesselâm...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GÜNEŞ GİBİ AÇIK

  Hamd; âlemlerin Rabbi olan Cenâb-ı Hakk'a, sonsuz salât ve selâm; aşkıyla kâinatın yaratıldığı Efendimiz'e, O'nun aziz âl ve ashâbına, nûrlu yolunun kutlu yoldaşlarınadır.    Kur’ân- ı Kerîm, insanoğlunu dünya ve ahiret saadetine erdirmek üzere kendisine gönderilen en büyük mürşittir.   “Elif. Lam. Mim. Hiç şüphe yok ki bu kitap, Allah’a karşı gelmekten sakınan ve O’na karşı saygılı davranmak arzusunda olanlar için bir hidâyet, bir mürşittir.” (Bakara Suresi, 1-2.)   Bilindiği üzere, bir sözün kıymeti, onun kimden geldiğine, kime söylendiğine ve hangi makamda söylendiğine bağlı olarak değişir.    Kur’ân-ı Kerîm, sonsuz ilim ve kudret sahibi, zâtıyla, sıfatıyla, fiiliyle Evvel, Âhir, Zahir, Bâtın olan Cenâb-ı zü’l Celâl, ve’l Cemâl, ve’l Kemâl Hazretleri’nden gelen kelâm-ı şerîftir. Muhatabı olanlar ise, bizzat O’nun yarattığı şuurlu varlıklardır. (Eşref-i mahlukâttır.)    Yüce Yaratıcının, kendi yarattıklarıyla hangi makamda ve nasıl konuşacağını, onların hangi dilden

SONSUZ SAFSATA: EVRİM

Evrim hurafesi/safsatası; sahte bir bilim ve modernizm görüntüsü altında, şeytanlar ve nefs-i emmareler tarafından insanlığa yutturulmak istenen sonsuz bir ahmaklıktan, cehâletten, sonsuz bir alçaklık, ihânet ve zilletten başka bir şey değildir. Gerçek mânâda insan aklının bu hurafeleri analiz ederek ispatlı bir şekilde kabullenmesi sonsuzun ötesi imkansızdır. Allah’ın varlığının, birliğinin, Kur’ân’ın bizzat Allah’ın kelâmı olduğunun ve Hz. Muhammed (s.a.s.)’in Allah’ın Râsûl’ü olduğunun delilleri ve ispatları sonsuzdur. İnkârın ise hiçbir delili yoktur. Ve bu sonsuz kere sonsuz kesindir. Evrim; maddi veya manevî/ruhânî bir varlığı asla olmayan bir şeye hem fizikî veya ruhânî bir varlık verip hem de ona Allah’lık vermektir. O zaman ya her atom ilâh diye kabul edilir ya da hiçbir maddi veya ruhânî bir varlığı olmayan “zaman”, ilâhi bir varlık olarak ilân edilmiş olur. Ve bu ilâhın adına da “evrim” denilmiş olur. Yani her atomu zorunlu olarak “Allah” olarak kabul etmeye mahk

UBÛDİYET-İ KÜLLİYE

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla... Cenâb-ı Hakk'a sonsuz hamd-ü senâ, Râsûl-ü Kibriya Efendimiz'e sonsuz salât ve selâm olsun. İstikâmet; sırât-ı müstakîmdir. Bu yola yalnızca Allah için çıkılır. Farklı bir ivaz garaz, menfaat maslahat güdülmez. Bunlardan herhangi biri olsa; "O" vuslat olmaz. Aşık ile maşuk arasında yabancı istemez.  Allah tekaddes hazretlerine ancak Allah ile erişilir. Halk sevgisi, Hakk sevgisine üstün, mâsiva hakîkâte baskın olduğu müddetçe yakınlık yani kurbiyete ulaşılmaz. Maddeden mânâya, cesetten ruha geçilmez.  Bir yanda isteyen, bir yanda istenen olmaz; bu yüzden aradaki kendinden de geçmedikçe de bunların hiçbiri anlaşılmaz. Sende var olan cüz'î irâde bunun için. Cenâb-ı Hakk'tan yardım dileyerek ve O'nun inâyeti ile nefsini tezkiye etmen, arındırman, kalbine yerleşen putları çıkarman için. Allah'ın dışındaki her şeyi tahkîk ettiğinde ancak kavrayabilirsin; bütünü de, zerresi de hiçtir O'nsuz.  Fânilerden fâni ol